azrail

ıslak, kasvetli,
diş sarısı bir düş…

bu gece bir kadınla tanıştım
esmer, kıvırcık saçlı
çenesi uzun..
ve küçük göğüsleri
oduncu gömleğinin
açık düğmelerinden gözüken…

sürmeli göz kapaklarını kısıp
gel dedi bana
gel, çünkü gitmenin tam vakti!
gel!
unut geridekileri
unut yaptığın akti!

gömleklerini ilikleyip
küçük göğüslerini örterken
içimdeki sızıyı sıvazlamaya çalışıyordu
“o üzülür diye korkuyorsun sen”le başlayan
teselli cümleleri
hayır dedim!
ben üzülürüm!
çünkü çok seviyorum onu ben!

bu gece azraille tanıştım!
anladım azraildi!
çünkü beni senden
bir tek ölüm ayırabildi…

cenin

uyudum da
büyüdü sesler
hüzün bahçesinin peyzajlarında
hepsi sana dikildi yine gözlerimin
iniltilerinin arasında

yine sıcak bir “aşkım” aradım
bula…

nicedir duyamıyorum
anaç gönlünden gelen ninnileri
nicedir
uyusun da büyüsün diyen
sanki cehennem zebanileri
nicedir deliyim,
korkuyorum inan kendimden
bir bebekmiş gibi sarılıp kokluyorum
cümlelerden düşen bu ceninleri

bak yine seslerini duyuyorum
adımlarının, benden uzaklaşan
bak yine hırıltısı yankılanıyor
adamların, hastane koridorlarında
bak, bu sefer gözyaşı istemedi
sömürgeci duygu imparatorlukları
bak, yine de ümitliyim
belki bir daha sarılırsın yarın da

sonra

yarım ölür.
göçer..
yaralar…

bilsem
söylerdim
neden bileklerini kestiğini
cümlelerin

şiirlerin neden intihar kovaladığını
bilsem
söylerdim

oysa hala
ağır çekimde
ağaçların alkışları eşliğinde
çöp poşetine tecavüz grişimini
izliyordum rüzgarın.
öyle sağır
öyle boğuk
öyle bölünesi
zamandı..

sonra oje sürülmemiş satırlara
iri bir göz attın da
görmedin
paragraf sokağının ortasında
gözlerimi sana diktiğimi
gittin
öyle ağır
öyle soğuk
öyle ölünesi
bir andı…

yarım ölür.
göçer..
yaralar…
yarın olur
geçer
yaralar

bir buhran şafağı

sen sırt döndüğünde
kaç kahır kamçılanır
bilir misin ki sırtımda
narasını derinlere gömmekten
nasıl acır avuçlarım

sen sırt döndüğünde
sanki tüm dünya
sürrealist bir ressamın eseri
bozulur aynalardaki yüz şekilleri
bozulur rengi çiçeklerin
bozulur fizik kanunları, yer çekimi
çekimine ihtiyacı varmış gibi
havada süzülür cümlelere oturtamadığım
başı boş sözcüklerim

umudun çevir sesi kesilir
sen sırt çevirdiğinde

gözlerinle buluşamadığım
yıldızsız bir gecenin,
bir buhranın şafağında
bir ben daha iskemlesini iter
ayaklarının altından
sen…
dönmediğinde…

şenlik vakti

bir zamanlar
plastik bahçeler sulardı
bahçıvan düşlerim

eğilince ağlayan
oyuncak bebekler gibiydi
sahte gülüşlerim

gelişin
panzehiriydi akrebin,
zamanı öldüren

şenlik vakti!
zira bitti savaş,
yüzyıllardır süren

dip boyası gelmiş,
sahte sarışınlar gibiydi güneş,
sana kıyasla..

ve sevgilim
sadece sen varken
sıcağım ben,
üşümem asla!